Sadece 18 yaşında olan Lina Cömert, belki de hiç gerçekleşmeyecek bir dünyayı hayal etti ve bu hayali bir silüete dönüştürdü. Sanat öğretmeni Mikael Vilchez’in verdiği bir proje kapsamında bu elbiseyi tasarladı. Lina’nın kendi anlatımıyla, bu tasarımın hikayesi şöyle:
Benim ütopik dünyamda, insanlık doğa unsurlarıyla uyum içinde yaşıyor ve toplum dört büyük topluluğa ayrılıyor. Bu dünyada özel bir gün var: su halkının çocuklarına yüzmenin öğretildiği bir kutlama. Herkes bu törende bir araya geliyor; farklı topluluklar, zenginliklerini ve görkemlerini sergiliyor. Su halkı ev sahibi olarak en çok hayranlığı toplayan grup olmak zorunda. Elbisem, işte tam da bu dikkat ve övgünün odağında olma kararlılığından doğdu. Elbise, omuzlardan aşağıya farklı boyutlarda dökülen incilerle süslenmiş büyük bir yaka detayıyla başlıyor. Üst kısmı; hareket kabiliyeti sağlayacak konforda ama formunu koruyacak şekilde, dantel ve ışıltılı satenle dikildi. Etek kısmı ise parıltılı mavi kumaştan yapıldı ve ayak bileklerine kadar uzanıyor. Bu tasarım, denizlerin çeşitliliğini ve zenginliğini simgeliyor, okyanusun renk paletini çağrıştırıyor.” “Bu elbiseyi giyen kadın, kutlamayı organize eden kişidir. Yüz hatlarında su elementine ait özellikler vardır; kendisi hibrit bir yapıya sahiptir. Elbise, sadece bir kıyafet değil; onun varoluşunun bir uzantısıdır. Kişiliğinin ve su elementiyle kurduğu bağın dışavurumudur. Buradaki mesele yüceltilmek değil; kendini var etmek. Elbisemi kendi evrenine daldırdım. Doğal ışıktan faydalandım ama mavi ışıklar da kullandım; çünkü onlar okyanusun karmaşık tonlarını yansıtıyordu. Benim ‘hiç gelmeyecek günüm’, su halkının çocuklarına yüzmeyi öğretme töreniydi. Bu tören, kadınların giydiği elbiseler aracılığıyla medeniyetlerin zenginliğini sergilemek için tasarlanmıştı. Elbise merkezdeydi. Suyun yansımaları ve eteklerinden denize düşen inciler…